Ana içeriğe atla

Karar Vericiler ve Düşünenler

 Hayattan beklediğimiz şeyler var. Hep vardı ve var olacak. Geçmişimiz hayatın bize sundukları ve bizim kendi irademizi kullanabildiğimiz ölçüde gerçekleşti. Geleceğimiz ise geçmişin bıraktığı izleri taşımak ve bir bakıma yeni sunulanı ne şekilde kabullendiğimiz veya değiştirmeye çalıştığımız yollarda geçecek. Tüm bu döngü ve hayatın kendi isteğiyle sürüklediği insanların geleceklerini yaratma gücüne sahipken sadece düşünen, gerçek anlamda düşünen ve kendi yolunu yaratmaya gücü olanlar, ki bunların sayısı oldukça az olacaktır, düşünmelerini geçtim bu güce sahip olma aşamasında birçok zorlukla yüzleşmeleri gerektiğinin de farkına vararak diğerlerinden farklı olarak adlandırılmaktan hayli zarar görme ihtimallerini de göz önünde bulundurarak içine atıldıkları duruma itaat etme mecburiyetinde olacaklar. Sadece birkaçı her türlü caydırıcı unsura karşı gelebilecek, yine de tüm bu çabaların karşılığında onlara sunulmuş olan yaşamaları gereken hayattan da olacaklar. Bunun sebebini yüzyıllardır süregelen ve kimsenin kökten değiştiremediği sistem ile açıklasalar ve atamadıkları her adımı buna bağlasalar da, kendilerini her ne kadar sistem dışı görseler de aslında sistem dediğimiz şeyde her oluşumun kendi rolü olmak zorundadır ve bir parçası kendine atfedilmiş olan rolü yerine getirmemeye başlarsa tüm sistem işlemez hale gelir. Dolayısıyla bu noktada aykırılar yani azınlık olan düşünenler, kendi rol arkadaşlarını bu sistemden kurtarmaya odaklı olsalar, sistemin ne şekilde ilerleyeceğine karar verenlerle yüzleşirken, karar vericileri, sistemi çökertme riski ile karşı karşıya bırakmış olacaklar ve bir bakıma köşeye sıkıştıracaklar. Unutulmamalı ki, başarı elde etmenin yolu bir düşünen ile başlar ve bu düşünen binlerce karakter haline gelememiş oyuncuyu hapsoldukları tipten çıkarabilir. Karar vericiler kendi yazdıkları senaryoda kendi yarattıkları tiplerin birer karaktere dönüştüğünü izlerken eminim oldukça şaşıracak ve onlar için hazırladıkları finali kendileri bizzat yaşayacaklardır.

Müthiş bir link bırakıyorum aşağıya

https://www.youtube.com/watch?v=0SKgIz6IS0Q


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Damağında Bir His Var

Kimse anlamıyor hislerimizi. Bakışlarımızdan akan hüznü, acıyı hatta mutluluğu bile anlamıyorlar. Biz de anlamıyoruz. Tamamıyla sevinçli ya da acı dolu olduğumuzu sandığımız zamanlarda dahi sadece sevinçli ya da acılı değiliz aslında.Yalnızca bir şey olamayız hiçbir zaman. Her an birçok şeyiz. Mutlu olduğumuzda bir parça hüzün taşıyor kalbimiz. Eksiğiz. Tamamlandığımızı sanıyoruz fakat dolmayan boşluklar peşimizi hiç bırakmıyor. Her daim bizi ele geçiren, arka planda kalsa bile içimizde yer edinmiş duygular anlık hislerimizin içinde can bulmaya devam ediyor. Çünkü insan, bir zamanlar iliklerine kadar hissettiği duyguların hiçbirini tam anlamıyla unutamaz. Kendisi unuttuğunu sanır. Ruhu tattığı o hissi nerede olsa tanır. Yeniden duyar ve yeniden ona sahip olur. Belki de ait olur. Bir kez aldığı o tat, ölene kadar damağında pelesenk olur...   Peki senin asla silinmeyen o hissin ne? Zaman gözetmeksizin hep seninle olan yoldaş duygun hangisi? Onu bulduğunda kendini de bulacaksın. Çokta...

Çerez Tadında Bir Dizi Into the Night-Spoiler Alert

Başlıkta da söylediğim gibi amaan spoiler yemek istemiyorsanız devam etmeyin.Bu diziyi yakın arkadaşımın günler süren ısrarları üzerine izledim.Bölümleri 35 dakika ve o kadar hızlı geçiyor ki 6 bölümü olduğundan film izlemiş gibi oldum.İçerisinde bir Türk oyuncu barındıran Belçika dizisi kendisi.Mehmet Kurtuluş öyle karizmatik duruyor ki dizide yaşına takılamadan adama eriyip gidiyorsunuz resmen.(Yani en azından bana ve yakın çevreme bu etkiyi yaptı).Dizinin olayı güneşin insanları zehirleyerek öldürmesi sonucu bizim elemanların güneşten kaçması.Ne boyutta başarılı olduklarına değinmeyeceğim size de izleyecek yerler kalsın ;) Güneşin kafayı yemesi ve doğduğu her yeri ölüme mahkum etmesi kafamda metaforik bir düşünce oluşturdu. Dünya üzerinde öyle şartlarda ve öyle psikolojik hallerde yaşayan insanlar var ki bazılarına göre güneşin her sabah yeniden doğması ve yeni bir günü yaşamak zorunda olmaları her gün ölüm gibi.Böyle bir pencereden bakarak fazla mı kötümser oluyorum orası size kalm...

Saat Üç

Saat üç. Eğer saat üçse yapılacak şeyler kısıtlıdır. Ya çok erkendir bir şeylere başlamak için ya da geç kalınmıştır çoktan. Bunu herkes duymuştur ve hak vermiştir hatta. Peki hiç hayatınızın saat üçüne denk geldiğiniz oldu mu? Öyle bir anda ne ileri gitmeye ne de geri dönmeye fırsatınız kalmaz. Durmak yapabileceğiniz en iyi iştir o an. Hiç kımıldamadan arkada kalanlara el uzatmadan, öndekilere de atılmadan. Sanki tüm düzeni bozmuşçasına sabit kalarak. Ruh geridekilere bakıp tekrar onları istemez, ilerdekilere hazır hissetmez. Saat üçtür. Zaman hem erkendir hem geç. Bu bekleme noktasına nefes penceresi de denebilir. Gelip geçenlerin ağırlığından kurtulmanın, yeni geleceklere yer açmanın saatidir. Ömrün en stabil geçen bu anları düşüncelerle en fazla yüzleşilenidir. Çünkü o büyük dönüm noktasına sonunda ulaşılmıştır. Seçimlerin vaktidir. Ya kendini bulursun bu noktada, ya da tamamen kaybedersin. Hayatın boyunca aradığın şeyi bulman için sana verilen düşünme molası gibi. Saat üç ise insa...